Orta Avrupa Gezisi "Budapeşte" 1

BUDAPEŞTE

Tempo Tur ile yıllardır Tur Lideri olarak görev yaparak hem gezdiğim hem de yüzlerce kişiyi gezdirdiğim Orta Avrupa şehirlerinden en beğendiklerim; Budapeşte, Viyana ve Prag’da görülecek o kadar çok yer var ki..
Belk de bu turun en güzel tarafı, tadı damağınızda kalan, güzelliklere doyamadan biten bir gezi olmasıdır. Her ne kadar gez gez bitmez güzellikler ile dolu şehirler olmalarına rağmen, sizlerle en önemli semtler, tarihi yapılar hakkında bilgilerimi paylaşmak istiyorum.

BUDAPEŞTE “TUNA’NIN İNCİSİ”
Türkülerimizde ve destanlarımızda adını sıkça duyduğumuz efsanevi Tuna nehrinin kıyısına kurulmuş, “Tuna’nın İncisi” olarak anılan kent Budapeşte’ye hoş geldiniz! Şehir; zengin tarihi mirası, doğal güzellikleri ve kaplıcaları ile gerçekten gezilip görülmeye değer. Gerek tarihi mirası, gerek doğal güzellikleri, gerekse şifalı kaplıcalarıyla herkese keyifli vakit geçirme imkânı sunmaktadır.
Budapeşte, Tuna’nın kıyısında güzel bir Orta Avrupa şehridir. Tuna nehri kıyısında Buda ve Peşte olmak üzere iki kısımdan oluşur. Nehir üzerinde, bu iki kısmı birleştiren köprüler bulunmaktadır. Bu köprüler şehrin iki yakasını bütünleştirir. Budapeşte’nin güzelliğine güzellik katar. Peşte oldukça düz, Buda -Osmanlılar Budin demiştir- ise daha dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Pek çok tarihi kentte olduğu gibi eski şehir dağlık kısımda, yeni şehir ise düzlük kesimde bulunur. Eskiden şehirler, savunmaya elverişliliği nedeniyle dağlık kesimlere kurulurmuş. Nitekim bugün İstanbul, Bursa, Ankara gibi büyük şehirlerimizi incelediğimizde de, şehrin tarihi kısmının hep yüksekçe bir bölgede yer aldığını ve çevresinin surlarla çevrili olduğunu görürüz. Modern kesimleri ise yüksek kesimlerde yer kalmadığı için düzlük alana yayılmıştır.
Mimarî ve heykel sanatları bakımından Avrupa’daki bütün sanat akımlarının izlerini Budapeşte’de bulmak mümkündür. İlkçağ, ortaçağ, gotik ve Rönesans mimarisi; hepsine örnekler mevcuttur.
Budapeşte oldukça büyük bir şehir olduğundan şehri bir çırpıda gezebilmek pek mümkün değildir. Ben aman aman tarih meraklısı değilim, öyle alışveriş tutkumda yok, gittiğim şehrin doğal güzelliklerini keşfetmekten ve manzara seyretmekten hoşlanıyorum diyorsanız o zaman ilk durağınız kesinlikle Tuna kıyısı olmalı. Sessiz ve derinden akan Tuna üzerine kurulmuş köprüler, görkemli Parlamento Binası, Gellert Tepesi ve Tuna üzerine yerleşmiş yeşil Margit Adası harika bir kompozisyon oluşturuyor. Ayrıca burası gün batarken güneşin veda eden kızıllığında enfes bir görünüme sahip oluyor. Tuna’nın yeşil mavi suyu kızıla bulanırken gökyüzü morumsu renklere boyanır. Tuna kıyısı bu haliyle ressam elinden çıkmış gibidir. Havanın kararmasıyla birlikte aydınlatma sistemleri devreye girer. Işıkların yanmasıyla oluşan manzara romantizmin kenti olarak bilinen Venedik’i bile aratmayacak kadar romantiktir.
Budapeşte’ye oldukça yakın pek çok turistik mekân var burada ve bu yerlere düzenlenen günübirlik turlar. Visegrad Kalesi, Estergon Kalesi, Sentendre bu alternatifler arasında bulunuyor.

BUDAPEŞTE TUNA KIYISI
Avrupa’nın tarihine bazen çağlayarak, bazen de sessizce süzülerek tanıklık etmiş olan Tuna’nın tarihi çok eskilere dayanır. Birçok efsaneye konu olmuş bu yaşlı nehre “Avrupa’daki nehirlerin kraliçesi” denmiştir.
Tuna nehrinin Osmanlı tarihinde de önemli bir yeri vardır. Özellikle Osmanlı-Macaristan savaşlarında Tuna iki tarafın da kanlarıyla beslenmiştir. Bir yanda Avrupa orduları, bir yanda Osmanlılar Tuna kıyılarında savaştılar, kanlarını Tuna’ya akıttılar. Bu yüzden; bir zamanlar kanlı akardı Tuna diye türküler yakılmış.
Tarihimizde ve kültürümüzde derin izler bırakmış Avusturya-Macaristan ve Osmanlı arasındaki savaşların izlerini türkülerimizde açık ve net biçimde görmekteyiz. “Tuna Nehri Akmam” türküsü de onlardan biridir:
“Tuna nehri akmam diyor / Etrafımı yıkmam diyor. / Şanı büyük Osman Paşa / Plevne`den çıkmam diyor.”
Türkünün sadece bir dörtlüğü bile kanımızı kaynatmaya yetiyor. Ayrıca türkünün ezgisini duymadan bile sözün altındaki püfür püfür Balkan havasını hissedebiliyor ezgisini yüreklerimizde duyabiliyoruz.
Sadece savaşlar, kahramanlıklar mı türkülerimize konu olan Tuna hakkında? Elbette değil. Tuna boyunda göçmen kıza âşık olan delikanlının yakarışı ile göçmen kızın kimsesizliğinin hüznünü buram buram hissettiren türkü bugün hala yüreklerimizi sızlatıyor:
“Ben bir göçmen kızı gördüm Tuna boyunda
Elinde bir besili kuzu hem kucağında
Doğru söyle göçmen kızı annen var mıdır
Ne annem var ne babam var kalmışım öksüz
Sen bir öksüz ben bir garip alayım seni
Alayımda gurbet elde sarayım seni”

Tuna nehrinden bahsettikten sonra, nehir çevresinde gezebileceğimiz yerleri inceleyelim. Ancak Tuna çevresindeki yapıları tek tek incelemeden önce genel resmi görmek ve Tuna’ın mavi-yeşil sularında keyifle salınmak isteyenler için tekne turları olduğunu belirtmekte fayda var. Bu turlara katılabilir ve Tuna’yı, kendi içinden kucaklayıp keyifle seyredebilirsiniz.



BUDAPEŞTE, PARLAMENTO BİNASI

            Macar Parlamento Binası, Tuna kıyısında heybetli ve özgün mimarisiyle hemen dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Ayrıca dünyanın en büyük yasama binalarından biridir. Bu özgünlüğü onu Macaristan deyince ilk akla gelen öğeler arasına sokmaktadır. Macarlar için bir tanıtıcı unsur halini almıştır. Öyle ki her şehir tek bir binayla sembolize edilecek olsa Budapeşte için bu sembol büyük olasılıkla Parlamento Binası olacaktır.
            Parlamento binasının inşaatına 1885’te başlanmış, 1904’te sona erdirilmiştir. Binanın yapımında ortalama bin işçi çalışmış, kırk milyon tuğla, yarım milyon çok kıymetli taş ve kırk kilogram altın kullanılmıştır. Bu kadar değerli taş ve madenle süslenmiş Parlamento Binası yeni olmasına rağmen mimarisi gotik tarzdadır. Mimarisinin gotik tarzda olması itibariyle 14. ya da 15. yüzyıldan geliyormuş izlenimi vermektedir. Bu heybetli ve ihtişamlı yapının tarihi çok eskilere dayanıyor olmasa da özel mimarisi, süslemeleri ve heykelleriyle öncelikle Macar sanatı olmakla birlikte Macar tarihini de yansıtmaktadır.
            Yüzünü Tuna’ya çevirmiş dalgın dalgın bakan ihtişamlı bir kraliçe gibi duran binanın resmi girişi şehirden yanadır. Yapının içinde ve dışında toplam iki yüz kırk iki adet heykel bulunmaktadır. Bu heykeller Macar hükümdarlar, Transilvanyalı liderler, ünlü askerler gibi şahsiyetlere aittir. Pencerelerin üzerinde ise kralların, lordların ve düklerin armaları sergilenmektedir.

         


    
    
BUDAPEŞTE, KÖPRÜLER: ZİNCİRLİ KÖPRÜ, ELİZABET KÖPRÜSÜ
Budapeşte’de Tuna nehri üzerine inci gibi dizilmiş birçok köprü vardır. Bu köprülerin hepsi gerçekten mimari yönleri güçlü yapılardır. Ancak köprülerden iki tanesi daha ön plana çıkmakta adeta Budapeşte’nin sembolleri haline gelmektedirler.
Zincirli Köprü, Budapeşte’nin turistleri en çok etkileyen köprüsüdür. Köprünün özellikle geceleyin ışıklandırılmış görüntüsü büyüleyicidir.
Budapeşte’de rehberlik yaparken “Kansav, sen en çok nereyi beğeniyorsun ?” diye soranlara… Tuna nehrinde tekne turu ile gezerken “gece manzasanın” dünyada eşi benzeri olmayan bir güzellikte olduğu, cevabını veriyorum.  Zincirli Köprü; fotoğraflarda ve filmlerden arka planda ihtişamlı Buda Kalesi’yle birlikte geceleyin ışıklandırılmış ve sudaki yansımasıyla bütünleşmiş haliyle nefes kesici bir manzarayla karşımıza çıkmaktadır. Fotoğraflarda ve filmlerde bu kadar etkileyici olan bu manzarayı bizzat Budapeşte’de seyretmek çok daha etkileyici ve keyiflidir.  Kont Istvan Szechenyi köprünün hamiliğini üstlenmiş, köprünün dizaynı için Tierney Clark’ı, inşaatı için mühendis olarak Adam Clark’ı tutmuştur. Köprü 1839-1849 yılları arasında inşa edilmiş ne yazık ki II. Dünya Savaşında Alman yıkımından kurtulamamıştır. 100. yılının anısına 1949’da yeniden inşa edilmiş Budapeşte’ye bugün herkesin hayranlıkla izlediği bu güzel bir manzarayı katmıştır
Elizabet Köprüsü, inşa edildiği yıl(1903) dünyanın en uzun asma köprüsü idi. 1926’ya kadar da dünyanın en uzun asma köprüsü olma unvanını korumuştur. Köprünün o zamanki tam uzunluğu 379 m, Tuna’nın birleştirdiği iki yakası arasındaki mesafe ise 290 m idi. Köprünün adı İmparator Franz Josep’in eşi Macaristan’ın azize kraliçesi Elizabet’ten gelir. Viyana’da marka haline gelmiş, her yerinde karşımıza çıkan “Sisi” lakaplı güzel ve bahtsız kraliçenin adını taşıyan bu köprü de Tuna’nın bir diğer incisidir.
Köprünün orijinali, II. Dünya Savaşı’nın yıkımında kurtulamamış 1945’te Alman askerleri tarafından havaya uçurulmuştur. Yeni köprü Pal Savoly tarafından tasarlanmış 1964’te inşa edilmiştir.